-
1 hoşuna gitmek
-
2 hoşuna gitmek
v. like, enjoy, take pleasure, delight, appeal, humor, humour [Brit.], please, suit, take with -
3 hoşuna gitmek
pêxweş hatin -
4 hoşuna gitmek
игопэн, игуапэ хъун -
5 hoşuna gitmek
to please, to appeal (to sb), to relish -
6 garip bir şekilde hoşuna gitmek
v. tickle one's fancyTurkish-English dictionary > garip bir şekilde hoşuna gitmek
-
7 hoşa gitmek
= hoşuna gitmek понра́виться -
8 smaken
hoşuna gitmek v -
9 hazzetmek
1. بش [بَشَّ]Anlamı: hoşlanmak, hoşuna gitmek2. بهج [بَهِجَ]Anlamı: hoşlanmak, hoşuna gitmek3. حبر [حَبَرَ]Anlamı: hoşlanmak, hoşuna gitmek -
10 hoşlanmak
1. بش [بَشَّ]Anlamı: hoşuna gitmek2. بهج [بَهِجَ]Anlamı: hoşuna gitmek3. حبر [حَبَرَ]Anlamı: hoşuna gitmek -
11 appeal
n. rica, yalvarma, yakarış, başvuru, müracaat; çekicilik, cazibe, ilgi çekme, temyiz————————v. başvurmak, müracaat etmek, yalvarmak, rica etmek; ilgisini çekmek, hoşuna gitmek, temyize gitmek; üst mahkemeye başvurmak* * *1. başvur (v.) 2. başvuru (n.)* * *[ə:pi:l] 1. verb1) ((often with to) to ask earnestly for something: She appealed (to him) for help.) rica etmek2) (to take a case one has lost to a higher court etc; to ask (a referee, judge etc) for a new decision: He appealed against a three-year sentence.) temyiz etmek3) ((with to) to be pleasing: This place appeals to me.) hoşuna gitmek2. noun1) ((the act of making) a request (for help, a decision etc): The appeal raised $500 for charity; a last appeal for help; The judge rejected his appeal.) yakarış, yalvarış2) (attraction: Music holds little appeal for me.) cazibe, çekicilik• -
12 بش
Iبَشّ1. acısızAnlamı: üzüntü, sıkıntı olmayan, kedersiz2. memnunAnlamı: sevinç duyan, kıvançlı, mutlu3. kıvançlıAnlamı: sevinç duyan4. gailesizAnlamı: gailesi olmayan, dertsiz, dinç5. mesutAnlamı: mutlu, sevinçli, ongun6. kedersizAnlamı: acısız, üzüntüsüz7. bahtlıAnlamı: mutlu, talihli8. üzüntüsüzAnlamı: sıkıntısız, acısız, üzüntüsü olmayan kimse9. gamsızAnlamı: üzüntüsü olmayan10. hoşnutAnlamı: bir davranış, bir durum veya bir kimseden memnun olan11. mutluAnlamı: ongun, mesut12. keyifliAnlamı: keyfi yerinde, neşeli13. neşeliAnlamı: sevinçli, şen14. gönenmekAnlamı: mutlu, mesut olmak15. sevinçliAnlamı: sevinci olan16. şenAnlamı: sevinçli, neşeli17. bahtiyarAnlamı: mutlu, mesutIIبَشَّ1. ferahlanmakAnlamı: sıkıntısız, tassası dağılmak2. hazzetmekAnlamı: hoşlanmak, hoşuna gitmek3. hoşlanmakAnlamı: hoşuna gitmek4. ferahlamakAnlamı: sıkıntısız, tassası dağılmak5. kıvanmakAnlamı: iftihar etmek, memnun olmak6. hoşlaşmak7. açılmakAnlamı: biraz iyiyleşmek ve ferahlamak8. coşmak -
13 بهج
IبَهَجَşenlendirmekAnlamı: neşelendirmekIIبَهِج1. acısızAnlamı: üzüntü, sıkıntı olmayan, kedersiz2. memnunAnlamı: sevinç duyan, kıvançlı, mutlu3. zevkliAnlamı: beğenilen hoşa giden4. bahtlıAnlamı: mutlu, talihli5. kıvançlıAnlamı: sevinç duyan6. gailesizAnlamı: gailesi olmayan, dertsiz, dinç7. mesutAnlamı: mutlu, sevinçli, ongun8. kedersizAnlamı: acısız, üzüntüsüz9. gamsızAnlamı: üzüntüsü olmayan10. üzüntüsüzAnlamı: sıkıntısız, acısız, üzüntüsü olmayan kimse11. hoşnutAnlamı: bir davranış, bir durum veya bir kimseden memnun olan12. keyifliAnlamı: keyfi yerinde, neşeli13. mutluAnlamı: ongun, mesut14. neşeliAnlamı: sevinçli, şen15. ağrısızAnlamı: ağrısı olmayan, acısız16. sevinçliAnlamı: sevinci olan17. şenAnlamı: sevinçli, neşeli18. bahtiyarAnlamı: mutlu, mesutبَهِجَ1. ferahlanmakAnlamı: sıkıntısız, tassası dağılmak2. hazzetmekAnlamı: hoşlanmak, hoşuna gitmek3. hoşlanmakAnlamı: hoşuna gitmek4. ferahlamakAnlamı: sıkıntısız, tassası dağılmak5. kıvanmakAnlamı: iftihar etmek, memnun olmak6. hoşlaşmak7. coşmak -
14 حبر
IحَبَّرَbezemekAnlamı: süslemek, donatmakIIحَبَر1. kıvançAnlamı: sevinç2. neşeAnlamı: üzüntüsü olmamaktan doğan, dışa vuran sevinç3. mürüvvet4. ferahAnlamı: sıkıntısız, sevinçli olma durumu5. hazAnlamı: hoşa giden duygulanma, hoşlanma6. keyifAnlamı: canlılık, tasasızlık, hoş vakit geçirme7. mutlulukAnlamı: ongunluk, saadet8. memnuniyetAnlamı: sevinç, sevinme, kıvanç9. memnunlukAnlamı: sevinç, sevinme, kıvanç10. ferahlıkAnlamı: ferah olma durumu11. sevinç12. zevkAnlamı: hoşa giden ve çekici bir şeyin elde edilmesinden, düşünülmesinden doğan hoş duyguحَبَرَ1. ferahlanmakAnlamı: sıkıntısız, tassası dağılmak2. hazzetmekAnlamı: hoşlanmak, hoşuna gitmek3. ferahlamakAnlamı: sıkıntısız, tassası dağılmak4. hoşlanmakAnlamı: hoşuna gitmek5. kıvanmakAnlamı: iftihar etmek, memnun olmak6. hoşlaşmak7. açılmakAnlamı: biraz iyiyleşmek ve ferahlamak8. bezemekAnlamı: süslemek, donatmak9. coşmakIVحَبْر1. malumatlıAnlamı: bilgili2. arifAnlamı: çok anlayışlı ve sezgili kişi3. âlimAnlamı: bilginVحِبْر1. âlimAnlamı: bilgin2. malumatlıAnlamı: bilgili3. arifAnlamı: çok anlayışlı ve sezgili kişi4. mürekkep -
15 humour
n. mizah, güldürü, espri, espri anlayışı, şaka, mizaç, huy, ruh hali, keyif, neşe, salgı————————v. memnun etmek, hoşuna gitmek, suyuna gitmek, ayak uydurmak, alttan almak* * *1. mizah 2. eğlendir (v.) 3. mizah (n.)* * *['hju:mə] 1. noun1) (the ability to amuse people; quickness to spot a joke: He has a great sense of humour.) mizah yeteneği2) (the quality of being amusing: the humour of the situation.) gülünçlük2. verb(to please (someone) by agreeing with him or doing as he wishes: There is no point in telling him he is wrong - just humour him instead.) suyuna gitmek, nazını çekmek- humorist- humorous
- humorously
- humorousness
- - humoured -
16 suit
n. kostüm, takım, takım elbise, dava, istek, rica, kur, kur yapma, evlenme teklifi————————v. uydurmak, uygun düşmek, uymak, yakışmak, uygun olmak, iyi gelmek, iyi gitmek, yaramak, yaraşmak, memnun etmek, hoşuna gitmek, uyum sağlamak, uyuşmak* * *1. uy (v.) 2. elbise (n.)* * *[su:t] 1. noun1) (a set of clothes usually all of the same cloth etc, made to be worn together, eg a jacket, trousers (and waistcoat) for a man, or a jacket and skirt or trousers for a woman.) takım elbise; tayyör2) (a piece of clothing for a particular purpose: a bathing-suit / diving-suit.)... elbisesi,... kıyafeti3) (a case in a law court: He won/lost his suit.) dava4) (an old word for a formal request, eg a proposal of marriage to a lady.) evlenme teklifi5) (one of the four sets of playing-cards - spades, hearts, diamonds, clubs.) iskambilde takım2. verb1) (to satisfy the needs of, or be convenient for: The arrangements did not suit us; The climate suits me very well.) uygun olmak2) ((of clothes, styles, fashions etc) to be right or appropriate for: Long hair suits her; That dress doen't suit her.) yakışmak, gitmek3) (to adjust or make appropriate or suitable: He suited his speech to his audience.) uydurmak•- suited- suitor
- suitcase
- follow suit
- suit down to the ground
- suit oneself -
17 hoş
hoş angenehm, erfreulich; adv konj und wenn schon; nun ja;hoş bulduk! etwa danke sehr, oder freut mich auch (Sie zu sehen);hoş geldine gitmek jemandem einen Antrittsbesuch machen;hoş geldiniz! willkommen!; ich freue mich, Sie zu sehen!;-i hoş görmek (oder karşılamak) tolerant sein gegen; hinwegsehen über A;-i hoş tutmak jemandem zugetan sein;hoşa giden angenehm, gefällig; -
18 нравиться
beğenmek* * *несов.; сов. - понра́витьсяbeğenmek; hoşuna gitmek; hoşlanmak; hazzetmek; gözü tutmakмне нра́вится э́тот па́рень — bu çocuğu / genci beğenirim
мне не понра́вилось состоя́ние больно́го — hastanın halini beğenmedim
ему́ здесь нра́вится — burada bulunmak hoşuna gidiyor
ей не нра́вится быть / сиде́ть одно́й — tek başına kalmaktan hoşlanmaz
нам о́чень нра́вится её го́лос — sesine hayranız / bayılırız
прише́дший мне (сра́зу) не понра́вился — gelen adamı gözüm tutmadı
-
19 gefallen
gefallen1 v/i <unreg, o ge-, h> -in hoşuna gitmek;es gefällt mir nicht hoşuma gitmiyor;wie gefällt dir …? … hoşuna gidiyor mu?;sich (D) etwas gefallen lassen -i kabul etmekgefallen2 adj MIL kayıp; şehit -
20 hoş
I adj1) angenehm, behaglich\hoş bir sıcaklık eine behagliche Wärmedışarıda \hoş bir serinlik var es ist angenehm frisch draußenkulağa \hoş gelmek sich gut anhören, angenehm klingen2) \hoş bir renk eine ansprechende Farbe3) \hoş geldin(iz) ! — \hoş bulduk! (herzlich) willkommen! — danke schön!birine \hoş geldin(iz) demek jdn willkommen heißen4) \hoş görmek tolerieren, dulden5) bana göre hava \hoş ( fam) es ist mir (ganz) egal6) birinin bir şey \hoşuna gitmek jdm gefällt etw, etw behagt jdmbu \hoşuna gitmiyormuş gibi yapma! tu nicht so, als ob dir das nicht gefiele!tadı \hoşuma gitmedi es schmeckt mir nicht7) gönlünü \hoş etmek erbauen (-in)pek \hoş bir manzara değildi es war ein nicht gerade erbaulicher Anblick
См. также в других словарях:
hoşuna gitmek — (birinin) beğenmek İhtiyar adam, bu şaka çok hoşuna gitmiş gibi güldü. S. F. Abasıyanık … Çağatay Osmanlı Sözlük
zevkine gitmek — hlk. hoşuna gitmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
hoş — sf., Far. ḫoş 1) Beğenilen, duyguları okşayan, zevk veren Hoş bir ses. 2) zf. Bununla birlikte Hoş, benim de evlenmeye pek niyetim yok ya. H. E. Adıvar 3) zf. Beğenilen, duyguları okşayan bir biçimde Birleşik Sözler hoşbeş hoşgörü hoş koku … Çağatay Osmanlı Sözlük
hoşlanmak — den Hoşuna gitmek, hoş bulmak, hazzetmek, sevmek Bilirsiniz ki ben, politika işlerinden hiç hoşlanmam. B. Felek … Çağatay Osmanlı Sözlük
sarmak — i, ar 1) Çevresini çevirmek, çepeçevre dolanmak, çevrelemek 2) Kuşatmak, çevirmek, ihata etmek Ordu düşmanı sardı. 3) Dolayında yer almak 4) Yayılıp etkisi altına almak, kaplamak Kültür düşüklüğündeki çöküş, yaygın bir hastalık gibi sarar toplumu … Çağatay Osmanlı Sözlük
kur yapmak — 1) karşı cinsten birine ilgi göstererek onun hoşuna gitmek, gönlünü kazanmaya çalışmak Hepsi de aynı yavan, tatsız sözlerle kur yapacaklardı. H. C. Yalçın 2) birinin duygularını okşayacak biçimde davranarak onu elde etmeye çalışmak Muhtaç… … Çağatay Osmanlı Sözlük
meyli olmak — beğenmek, ilgisi olmak, hoşuna gitmek Kızın sana meyli olduğunu görünce seni kızdan soğutmak için bu planı yaptı. O. C. Kaygılı … Çağatay Osmanlı Sözlük
hoşgüvâr — (F.) [ راﻮﮔ شﻮﺧ ] 1. leziz. 2. hazmy kolay. ♦ hoşlanmak hoşuna gitmek, sevmek … Osmanli Türkçesİ sözlüğü
HEVES — Gelip geçici istek. Nefsin hoşuna gitmek. Devran edip gezmek. Akıl ile olmayıp nefis ile olan istek … Yeni Lügat Türkçe Sözlük