Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

hoşuna gitmek

  • 1 hoşuna gitmek

    Türkçe-rusça sözlük > hoşuna gitmek

  • 2 hoşuna gitmek

    v. like, enjoy, take pleasure, delight, appeal, humor, humour [Brit.], please, suit, take with

    Turkish-English dictionary > hoşuna gitmek

  • 3 hoşuna gitmek

    pêxweş hatin

    Türk-Kürt Sözlük > hoşuna gitmek

  • 4 hoşuna gitmek


    игопэн, игуапэ хъун

    Малый турецко-адыгский словарь > hoşuna gitmek

  • 5 hoşuna gitmek

    to please, to appeal (to sb), to relish

    İngilizce Sözlük Türkçe > hoşuna gitmek

  • 6 garip bir şekilde hoşuna gitmek

    v. tickle one's fancy

    Turkish-English dictionary > garip bir şekilde hoşuna gitmek

  • 7 hoşa gitmek

    = hoşuna gitmek понра́виться

    Türkçe-rusça sözlük > hoşa gitmek

  • 8 smaken

    hoşuna gitmek v

    Nederlands-Turks mini woordenboek > smaken

  • 9 hazzetmek

    1. بش [بَشَّ]
    Anlamı: hoşlanmak, hoşuna gitmek
    2. بهج [بَهِجَ]
    Anlamı: hoşlanmak, hoşuna gitmek
    3. حبر [حَبَرَ]
    Anlamı: hoşlanmak, hoşuna gitmek

    Türkçe-Arapça Sözlük > hazzetmek

  • 10 hoşlanmak

    1. بش [بَشَّ]
    2. بهج [بَهِجَ]
    3. حبر [حَبَرَ]

    Türkçe-Arapça Sözlük > hoşlanmak

  • 11 appeal

    n. rica, yalvarma, yakarış, başvuru, müracaat; çekicilik, cazibe, ilgi çekme, temyiz
    ————————
    v. başvurmak, müracaat etmek, yalvarmak, rica etmek; ilgisini çekmek, hoşuna gitmek, temyize gitmek; üst mahkemeye başvurmak
    * * *
    1. başvur (v.) 2. başvuru (n.)
    * * *
    [ə:pi:l] 1. verb
    1) ((often with to) to ask earnestly for something: She appealed (to him) for help.) rica etmek
    2) (to take a case one has lost to a higher court etc; to ask (a referee, judge etc) for a new decision: He appealed against a three-year sentence.) temyiz etmek
    3) ((with to) to be pleasing: This place appeals to me.) hoşuna gitmek
    2. noun
    1) ((the act of making) a request (for help, a decision etc): The appeal raised $500 for charity; a last appeal for help; The judge rejected his appeal.) yakarış, yalvarış
    2) (attraction: Music holds little appeal for me.) cazibe, çekicilik

    English-Turkish dictionary > appeal

  • 12 بش

    I
    بَشّ
    1. acısız
    Anlamı: üzüntü, sıkıntı olmayan, kedersiz
    2. memnun
    Anlamı: sevinç duyan, kıvançlı, mutlu
    3. kıvançlı
    Anlamı: sevinç duyan
    4. gailesiz
    Anlamı: gailesi olmayan, dertsiz, dinç
    5. mesut
    Anlamı: mutlu, sevinçli, ongun
    6. kedersiz
    Anlamı: acısız, üzüntüsüz
    7. bahtlı
    Anlamı: mutlu, talihli
    8. üzüntüsüz
    Anlamı: sıkıntısız, acısız, üzüntüsü olmayan kimse
    9. gamsız
    10. hoşnut
    Anlamı: bir davranış, bir durum veya bir kimseden memnun olan
    11. mutlu
    Anlamı: ongun, mesut
    12. keyifli
    Anlamı: keyfi yerinde, neşeli
    13. neşeli
    Anlamı: sevinçli, şen
    14. gönenmek
    Anlamı: mutlu, mesut olmak
    15. sevinçli
    Anlamı: sevinci olan
    16. şen
    Anlamı: sevinçli, neşeli
    17. bahtiyar
    Anlamı: mutlu, mesut
    II
    بَشَّ
    1. ferahlanmak
    Anlamı: sıkıntısız, tassası dağılmak
    2. hazzetmek
    Anlamı: hoşlanmak, hoşuna gitmek
    3. hoşlanmak
    4. ferahlamak
    Anlamı: sıkıntısız, tassası dağılmak
    5. kıvanmak
    Anlamı: iftihar etmek, memnun olmak
    6. hoşlaşmak
    7. açılmak
    8. coşmak

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > بش

  • 13 بهج

    I
    بَهَجَ
    şenlendirmek
    II
    بَهِج
    1. acısız
    Anlamı: üzüntü, sıkıntı olmayan, kedersiz
    2. memnun
    Anlamı: sevinç duyan, kıvançlı, mutlu
    3. zevkli
    4. bahtlı
    Anlamı: mutlu, talihli
    5. kıvançlı
    Anlamı: sevinç duyan
    6. gailesiz
    Anlamı: gailesi olmayan, dertsiz, dinç
    7. mesut
    Anlamı: mutlu, sevinçli, ongun
    8. kedersiz
    Anlamı: acısız, üzüntüsüz
    9. gamsız
    10. üzüntüsüz
    Anlamı: sıkıntısız, acısız, üzüntüsü olmayan kimse
    11. hoşnut
    Anlamı: bir davranış, bir durum veya bir kimseden memnun olan
    12. keyifli
    Anlamı: keyfi yerinde, neşeli
    13. mutlu
    Anlamı: ongun, mesut
    14. neşeli
    Anlamı: sevinçli, şen
    15. ağrısız
    Anlamı: ağrısı olmayan, acısız
    16. sevinçli
    Anlamı: sevinci olan
    17. şen
    Anlamı: sevinçli, neşeli
    18. bahtiyar
    Anlamı: mutlu, mesut
    بَهِجَ
    1. ferahlanmak
    Anlamı: sıkıntısız, tassası dağılmak
    2. hazzetmek
    Anlamı: hoşlanmak, hoşuna gitmek
    3. hoşlanmak
    4. ferahlamak
    Anlamı: sıkıntısız, tassası dağılmak
    5. kıvanmak
    Anlamı: iftihar etmek, memnun olmak
    6. hoşlaşmak
    7. coşmak

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > بهج

  • 14 حبر

    I
    حَبَّرَ
    bezemek
    Anlamı: süslemek, donatmak
    II
    حَبَر
    1. kıvanç
    Anlamı: sevinç
    2. neşe
    Anlamı: üzüntüsü olmamaktan doğan, dışa vuran sevinç
    3. mürüvvet
    4. ferah
    Anlamı: sıkıntısız, sevinçli olma durumu
    5. haz
    Anlamı: hoşa giden duygulanma, hoşlanma
    6. keyif
    Anlamı: canlılık, tasasızlık, hoş vakit geçirme
    7. mutluluk
    Anlamı: ongunluk, saadet
    8. memnuniyet
    Anlamı: sevinç, sevinme, kıvanç
    9. memnunluk
    Anlamı: sevinç, sevinme, kıvanç
    10. ferahlık
    11. sevinç
    12. zevk
    Anlamı: hoşa giden ve çekici bir şeyin elde edilmesinden, düşünülmesinden doğan hoş duygu
    حَبَرَ
    1. ferahlanmak
    Anlamı: sıkıntısız, tassası dağılmak
    2. hazzetmek
    Anlamı: hoşlanmak, hoşuna gitmek
    3. ferahlamak
    Anlamı: sıkıntısız, tassası dağılmak
    4. hoşlanmak
    5. kıvanmak
    Anlamı: iftihar etmek, memnun olmak
    6. hoşlaşmak
    7. açılmak
    8. bezemek
    Anlamı: süslemek, donatmak
    9. coşmak
    IV
    حَبْر
    1. malumatlı
    Anlamı: bilgili
    2. arif
    3. âlim
    Anlamı: bilgin
    V
    حِبْر
    1. âlim
    Anlamı: bilgin
    2. malumatlı
    Anlamı: bilgili
    3. arif
    4. mürekkep

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > حبر

  • 15 humour

    n. mizah, güldürü, espri, espri anlayışı, şaka, mizaç, huy, ruh hali, keyif, neşe, salgı
    ————————
    v. memnun etmek, hoşuna gitmek, suyuna gitmek, ayak uydurmak, alttan almak
    * * *
    1. mizah 2. eğlendir (v.) 3. mizah (n.)
    * * *
    ['hju:mə] 1. noun
    1) (the ability to amuse people; quickness to spot a joke: He has a great sense of humour.) mizah yeteneği
    2) (the quality of being amusing: the humour of the situation.) gülünçlük
    2. verb
    (to please (someone) by agreeing with him or doing as he wishes: There is no point in telling him he is wrong - just humour him instead.) suyuna gitmek, nazını çekmek
    - humorous
    - humorously
    - humorousness
    - - humoured

    English-Turkish dictionary > humour

  • 16 suit

    n. kostüm, takım, takım elbise, dava, istek, rica, kur, kur yapma, evlenme teklifi
    ————————
    v. uydurmak, uygun düşmek, uymak, yakışmak, uygun olmak, iyi gelmek, iyi gitmek, yaramak, yaraşmak, memnun etmek, hoşuna gitmek, uyum sağlamak, uyuşmak
    * * *
    1. uy (v.) 2. elbise (n.)
    * * *
    [su:t] 1. noun
    1) (a set of clothes usually all of the same cloth etc, made to be worn together, eg a jacket, trousers (and waistcoat) for a man, or a jacket and skirt or trousers for a woman.) takım elbise; tayyör
    2) (a piece of clothing for a particular purpose: a bathing-suit / diving-suit.)... elbisesi,... kıyafeti
    3) (a case in a law court: He won/lost his suit.) dava
    4) (an old word for a formal request, eg a proposal of marriage to a lady.) evlenme teklifi
    5) (one of the four sets of playing-cards - spades, hearts, diamonds, clubs.) iskambilde takım
    2. verb
    1) (to satisfy the needs of, or be convenient for: The arrangements did not suit us; The climate suits me very well.) uygun olmak
    2) ((of clothes, styles, fashions etc) to be right or appropriate for: Long hair suits her; That dress doen't suit her.) yakışmak, gitmek
    3) (to adjust or make appropriate or suitable: He suited his speech to his audience.) uydurmak
    - suitor
    - suitcase
    - follow suit
    - suit down to the ground
    - suit oneself

    English-Turkish dictionary > suit

  • 17 hoş

    hoş angenehm, erfreulich; adv konj und wenn schon; nun ja;
    hoş bulduk! etwa danke sehr, oder freut mich auch (Sie zu sehen);
    hoş geldine gitmek jemandem einen Antrittsbesuch machen;
    hoş geldiniz! willkommen!; ich freue mich, Sie zu sehen!;
    -i hoş görmek (oder karşılamak) tolerant sein gegen; hinwegsehen über A;
    -i hoş tutmak jemandem zugetan sein;
    hoşa giden angenehm, gefällig;
    hoşa gitmek, -in hoşuna gitmek jemandem gefallen, jemandem zusagen

    Türkçe-Almanca sözlük > hoş

  • 18 нравиться

    beğenmek
    * * *
    несов.; сов. - понра́виться
    beğenmek; hoşuna gitmek; hoşlanmak; hazzetmek; gözü tutmak

    мне нра́вится э́тот па́рень — bu çocuğu / genci beğenirim

    мне не понра́вилось состоя́ние больно́го — hastanın halini beğenmedim

    ему́ здесь нра́вится — burada bulunmak hoşuna gidiyor

    ей не нра́вится быть / сиде́ть одно́й — tek başına kalmaktan hoşlanmaz

    нам о́чень нра́вится её го́лос — sesine hayranız / bayılırız

    прише́дший мне (сра́зу) не понра́вился — gelen adamı gözüm tutmadı

    Русско-турецкий словарь > нравиться

  • 19 gefallen

    gefallen1 v/i <unreg, o ge-, h> -in hoşuna gitmek;
    es gefällt mir nicht hoşuma gitmiyor;
    wie gefällt dir …? … hoşuna gidiyor mu?;
    sich (D) etwas gefallen lassen -i kabul etmek
    gefallen2 adj MIL kayıp; şehit

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > gefallen

  • 20 hoş

    I adj
    1) angenehm, behaglich
    \hoş bir sıcaklık eine behagliche Wärme
    dışarıda \hoş bir serinlik var es ist angenehm frisch draußen
    kulağa \hoş gelmek sich gut anhören, angenehm klingen
    2) \hoş bir renk eine ansprechende Farbe
    3) \hoş geldin(iz) ! — \hoş bulduk! (herzlich) willkommen! — danke schön!
    birine \hoş geldin(iz) demek jdn willkommen heißen
    4) \hoş görmek tolerieren, dulden
    5) bana göre hava \hoş ( fam) es ist mir (ganz) egal
    6) birinin bir şey \hoşuna gitmek jdm gefällt etw, etw behagt jdm
    bu \hoşuna gitmiyormuş gibi yapma! tu nicht so, als ob dir das nicht gefiele!
    tadı \hoşuma gitmedi es schmeckt mir nicht
    7) gönlünü \hoş etmek erbauen (-in)
    pek \hoş bir manzara değildi es war ein nicht gerade erbaulicher Anblick
    II interj ( bununla birlikte) dennoch

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > hoş

См. также в других словарях:

  • hoşuna gitmek — (birinin) beğenmek İhtiyar adam, bu şaka çok hoşuna gitmiş gibi güldü. S. F. Abasıyanık …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • zevkine gitmek — hlk. hoşuna gitmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • hoş — sf., Far. ḫoş 1) Beğenilen, duyguları okşayan, zevk veren Hoş bir ses. 2) zf. Bununla birlikte Hoş, benim de evlenmeye pek niyetim yok ya. H. E. Adıvar 3) zf. Beğenilen, duyguları okşayan bir biçimde Birleşik Sözler hoşbeş hoşgörü hoş koku …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • hoşlanmak — den Hoşuna gitmek, hoş bulmak, hazzetmek, sevmek Bilirsiniz ki ben, politika işlerinden hiç hoşlanmam. B. Felek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • sarmak — i, ar 1) Çevresini çevirmek, çepeçevre dolanmak, çevrelemek 2) Kuşatmak, çevirmek, ihata etmek Ordu düşmanı sardı. 3) Dolayında yer almak 4) Yayılıp etkisi altına almak, kaplamak Kültür düşüklüğündeki çöküş, yaygın bir hastalık gibi sarar toplumu …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kur yapmak — 1) karşı cinsten birine ilgi göstererek onun hoşuna gitmek, gönlünü kazanmaya çalışmak Hepsi de aynı yavan, tatsız sözlerle kur yapacaklardı. H. C. Yalçın 2) birinin duygularını okşayacak biçimde davranarak onu elde etmeye çalışmak Muhtaç… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • meyli olmak — beğenmek, ilgisi olmak, hoşuna gitmek Kızın sana meyli olduğunu görünce seni kızdan soğutmak için bu planı yaptı. O. C. Kaygılı …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • hoşgüvâr — (F.) [ راﻮﮔ شﻮﺧ ] 1. leziz. 2. hazmy kolay. ♦ hoşlanmak hoşuna gitmek, sevmek …   Osmanli Türkçesİ sözlüğü

  • HEVES — Gelip geçici istek. Nefsin hoşuna gitmek. Devran edip gezmek. Akıl ile olmayıp nefis ile olan istek …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»